medyauzmani.com
Yargıtay İçtihadı Işığında Ani Kararın Önlenmesi – Özgün Fikirler

Yargıtay İçtihadı Işığında Ani Kararın Önlenmesi

Avukat Şükran Gizem Keskin

[email protected]


6100 sayılı HMK’nın kabul edilmesinden sonra, Yargıtay içtihatlarının Belirsiz Borç davasının uygulanmasındaki istikrarsızlığı hem doktrini hem de uygulamayı meşgul etmiştir. Özellikle iş hukuku yargılamalarında Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi ile Yirmi İkinci Hukuk Dairesi’nin işçilik alacaklarının belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağına ilişkin çelişkili kararları genel içtihat yapılamamasına neden olmuştur. egzersiz yapmak Yargıtay’ın söz konusu 9. ve 22. dairelerinin birleşmesi ile Yargıtay, ilk ve çığır açıcı bir kararla, süresiz tahsilat yolunun İş Kanunu’ndan kaynaklanan hiçbir başvuruya konu olmayacağına karar vermiştir. Aynı zamanda olağanüstü hallerde bu içtihatların nasıl uygulanacağı da şüphesizdir. “Ani karardan yasaklamaktan” adı geçen. Türk hukukunda önemli bir yer tutmakla birlikte bu konu, devam eden davalar ve yeni açılan davalar açısından önemli olduğu için yazının konusu olacaktır.

Ani bir kararın bloke edilmesi, işlemlerin adil ve hakkaniyete uygun olarak yürütülmesi halinde tarafların tahmin edemeyecekleri bir kararla karşı karşıya kalmayacağı anlamına gelmektedir. Ancak bu yasak, kanunun gelişmesini ve yeni şartlara uyumunu engelleyen mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. Aynı şekilde içtihatların istikrarına rağmen, bu içtihatlarda belirtilenin aksine dava açılması, bu içtihatları değiştirme iddia ve çabasından kaynaklanmaktadır. [1]

Adil yargılanma hakkı ve dinlenilme hakkının zarar görmesini önlemek amacıyla, tarafların beklenmedik olarak nitelendirebilecekleri beklenmedik ve beklenmeyen kararların ortaya çıkmasını önlemek amacıyla ani karar verme yasağı getirilmiştir. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki görüşü, birbiriyle çelişen ve birbiriyle çelişen mahkeme kararlarının yargı sistemine ve hukuki güven ilkesine zarar verdiği, bu nedenle içtihatta verilen kararların hukuka uygun olarak bilinmesi ve öngörülebilir olması gerektiği yönündedir. hukuki kesinlik ilkesi

Yerleşik yargı kararlarına dayanarak dava açmak ve bu güveni zedelemek, hukukun üstünlüğüne olan güveni azaltacaktır. Çünkü dava açarak hak talep edenler, bu hukuk kurallarının titiz, yorumlayıcı ve uygulayıcısı olan mahkemelerin ve yüksek yargı organlarının nasıl dava açıp hak talep ettiklerine bağlıdır. [2] İçtihat ve yerleşik uygulamalar değişmedikçe açacakları davanın sonucu tahmin edilebilir ve bilinebilir.

Aynı şekilde, yargı organları, özellikle üst yargı organları olan içtihat makamları, yerleşik kararlarını geri alırken veya değiştirirken, temel hakların önceden bilinmesi ve bunun nedeninin açıklanması önemlidir. Çünkü hukuki belirlilik, hukuki belirlilik, adil yargılanma, dinlenilme hakkı gibi temel hak ve ilkeler açısından hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem de Anayasa Mahkemesi ve bu yöndeki kararları açısından önem arz etmektedir:

Hukuk devletinin temel unsurlarından biri olan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrar sağlamakta ve halkın mahkemelere olan güvenine katkıda bulunmaktadır. Sürekli ve tutarsız mahkeme kararları yargısal belirsizlik yaratabilir ve bu da yargı sistemine olan güveni azaltır. (AİHM,…ve…/Türkiye, B. No: 13279/05, 20.10.2011, § 57).

Bireylerin hukuk güvenliğinin sağlanmasını amaçlayan hukuk güvenliği ilkesi, hukuk kurallarının öngörülebilir olmasını, bireylerin bütün eylem ve işlemlerinde devlete güvenebilmelerini ve devletin hukuk alanında bu güven duygusunu zedeleyecek yöntemlerden kaçınmasını gerektirmektedir. kuruluşlar. Öte yandan belirlilik ilkesi, sadece hukuki belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Yasal kesinlik, yasal düzenlemeye dayalı erişilebilirlik, bilgi ve öngörülebilirlik gibi niteliksel gereklilikleri karşılamaları koşuluyla içtihat hukuku ve yürütme düzenleyici eylemleriyle de sağlanabilir. Hukuki kesinlik ilkesinin merkezinde yer alan husus, bir hukuk standardının uygulanmasının sonuçlarının o hukuk sisteminde öngörülebilir olmasıdır. (AYM, 23.12.2015, 15-118).

Ancak, her içtihat değişikliğinin ani bir karar olarak nitelendirilemeyeceği vurgulanmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, tamamen yeni bir kararın mevcut ve yerleşik içtihatlarla çelişecek şekilde oluşturulup oluşturulmadığıdır. Derdest bir davada, açıklama ve hazırlık fırsatı olmaksızın, bu içtihatlardan sapılarak davanın kabulü veya reddi kararı ani olur.

Tek başına aynı mahkeme tarafından farklı kararların verilmiş olması, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği anlamına gelmez. Yargıtay ve Danıştay gibi farklı yüksek mahkemelerden oluşan yargı sistemimizin farklı yönlerde karar alma olasılığı kaçınılmaz bir özellik olarak kabul edilmelidir. Öte yandan, kişilerin makul güvenlerinin korunması ve yasal güvence ilkesi, titizlik ve titizlik şeklinde herhangi bir hak sağlamamaktadır. İçtihat değişikliği yargı organlarının takdirinde kalmakta olup, bu değişiklik özünde önceki çözümün tatmin edici olmadığı anlamına gelmektedir. Ancak, aynı konuda önceki kararlardan farklı bir karar verilirse, bu farklılaşmaya ilişkin olarak mahkemeler tarafından makul bir açıklama yapılmalıdır. Yüksek mahkemelerin oynayacağı rol, yargı kararlarında ortaya çıkabilecek içtihat farklılıklarına çözüm bulmaktır. Ancak yeni kabul edilen kanunun yorumlanmasında olduğu gibi bazı durumlarda içtihatların kesinleşmesi gerekir. Açıkçası, biraz zaman alacak. (AYM, 01/06/2015, B. No: 2013/6932).

Diğer bir deyişle, anılan karardan da anlaşılacağı üzere, kişilerin makul güveninin korunması ve hukuki güvence ilkesi içtihatta değişmezlik anlamına gelmemektedir. Hak talebinde bulunan ve davayı açan taraf ne kadar istekli olursa olsun, yargılamanın gidişatı ve mahkeme, konuyla ilgili haklı ve inandırıcı gerekçelerle aleyhine karar verebilir. Örneğin, bir yargılama sonunda mahkeme, kanunda yeri olan bir hükme dayanarak karar verirse veya teyit edilmemiş geçerli bir hukuki gerekçe oluşturursa, taraflar bu kararı beklemezler ve bekleyemezler, ama yasal bir sürpriz yok.

“…Bölge Mahkemesi kararında XXII. Hukuk Dairesi aynı konudaki kararları onamış olup, somut olaya ilişkin aynı türden kararın iptali halinde hukuki inandırıcılığı zedelenecektir. Bu durum tarafından açıklanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından “Şaşırtıcı karar verme yasağı” çerçevesinde kalacağı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali teşkil edeceği iddiasına rağmen ; Zaman zaman Yargıtay kararlarında maddi hatalara rastlanmakta ve aynı kararlarda maddi hatanın taraflardan birinin lehine usuli hak sağlamadığı vurgulanmaktadır. Mahkeme kararlarında eksik, biçimsel ve açık gerekçelendirme, adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmaktadır. Yargı organları her iki tarafın iddia, savunma ve delillerini değerlendirmek ve ileri sürdükleri maddi ve hukuki sebepleri gerekçelerine yansıtmak zorundadır. karar verilmelidir; Hukukun, mevzuatın ve içtihatların genel ilkelerine tamamen aykırı olmamalı ve şaşırtıcı görülmemelidir. Bu durum Bölge Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere “ani karar yasağı” olarak da anılmaktadır. Ancak mevzuata aykırı veya bir hukuk kuralı unutularak yanlış verilmiş bir kararın bozulması ani bir karar olarak değerlendirilemez. Kısacası ani bir karardan geri dönüş sürpriz sayılamaz. Aksi takdirde, içtihattaki her değişiklik sadece bu nedenle ani bir karar olarak değerlendirilmelidir. Şaşırtıcı bir şekilde, sonuç değil, kararın mantıksal kısmıdır. Kanuna ve hukuka aykırı veya hakkaniyete aykırı kararlar emsal teşkil edemez. …” (Yargıtay Genel Kurulu, 1965/2015 H., 1849/2015 K, 09/30/2015 – muhalefet şerhi)

Buna göre Yargıtay önceki içtihatlarından geri adım attığı için daha önceki istikrarlı kararlarına dayanarak hak arayan tarafların güvenini zedelemeyen bir yol izlemiş ve yargılama süresine ilişkin verilen kararların değerlendirilmesi gerekliliğini şart koşmuştur. önceki hukuk. o döneme göre.

“…Doğrulanmayan alacak iddialarına ilişkin olarak Dairemizin yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin derhal uygulanması, Daire’nin iddiasına dayanarak dava açanlar hakkında hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve erken karar yasağı ilkelerini ihlal edecektir. Bu nedenle, kabul edilen yeni görüşün Yargıtay Kararları Gazetesi’nde veya başka bir yolla ilan edilmesinden sonra makul bir süre içinde uygulanması ve görüşüne dayanılarak açılan davalarda eski uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür. Dairemizin daha önceki kararlarında davanın hukuki dayanak bulunmadığından reddedilmemesi nedeniyle, Daire’nin ön görüşüne dayanılarak Belirsiz Alacaklar davası olarak açılan bu davada, söz konusu davanın bozulmasına ilişkin herhangi bir gerekçe gösterilmemiştir. …” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2017/16339H, 2020/7549K, 14.09.2020)

“…hukuki kesinlik, öngörülebilirlik ve ani karar verme yasağı ilkeleri uyarınca, ilk kararın yayımı tarihinden sonra açılan ve yukarıdaki ilkeleri dikkate alan davalarda, karar tarihinden önce belirlenen esaslar uygulanır. Başka bir deyişle, Daire’nin önceki uygulamaları devam edecektir. davanın ilanından önce açılan davalarda iki dairenin yetkisi. …(Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/26476H, 2020/7547K, 14.09.2020)

Ancak, davanın açıldığı ve kararın verildiği tarihte içtihada esas teşkil eden hukuk kuralları değiştirilmişse veya bununla birlikte içtihadı etkileyen davalar varsa, karar verilmiş veya verilmiştir. eski içtihatlara göre aynı şey söylenemez. Çünkü eski ictihadı devam ettirecek bir esasın olmadığı bilinmekte ve umulmaktadır.

Av. s. jim keskin

Kaynak:

1. Profesör. Doktor. Mehmet Özkeş – Gerçek İçtihat: Dokuzuncu Hukuk Dairesi’nin Belirsiz Alacakların ve Ani Kararların Yasaklanmasına İlişkin Önceki Kararı

2. Teyitsiz Alacak Alacaklarının İş Hukukunda Uygulanması, Özel Sayı: Prof.Dr. Doktor. Polat Soyer’e Hediye, 2013, Yayın yılı: 2014, s. 933-968

3. Özekes M., Kısmi dava ile doğrulanmamış iddialar arasındaki sınırı belirleme sorunu Anayasa Mahkemesi kararına karşı takip


Kaynak: Av. Şükran Gizem KESKİN – İçerik Özgün Hukuk Bürosu’nun özel izni ile yayınlanmaktadır.
Yasal uyarı: Bu içerikte yer alan bilgiler, resimler, tablolar, açıklama, yorum, analizler ve içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amaçlıdır. Bir kişi veya kuruluşa özel profesyonel bilgi veya tavsiye sağlama amacı taşımaz. Tema olarak benzer olsa da her eser kendi koşullarından dolayı farklı tavırlar sergileyebilir. Bu nedenle, bu makalede belirtilen içerikten yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar vermeden önce bir uzmana danışmanız yararınıza olacaktır. Bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer her türlü içeriğin özel veya resmi makamlarca kullanılması sonucunda doğabilecek zarar ve ziyandan Muhasebe Haberler veya ilişkili kişi veya kurumlar sorumlu değildir. , gerçek veya tüzel kişi, kurum ve kuruluşlar.


Yazarın diğer makaleleri

İpotek ve devir kavramları

Bir ceza yargılamasında mağdurun kaybı için tazminat

Kaynak: İŞKUR Yasal Uyarı: Bu içerikte yer alan bilgi, görsel, tablolar, açıklama, yorum, analiz ve bir bütün olarak içeriğin tamamı sadece genel bilgilendirme amacıyla verilmiştir. Kişi veya kuruma özel profesyonel bir bilgilendirme ve yönlendirmede bulunma amacı güdülmemiştir. Konu ile benzerlik gösterse de her işletmenin kendi özel şartları nedeniyle farklı durumları olabilir. Bu nedenle, bu yazıda belirtilen içerikte yola çıkarak işletmenizi etkileyecek herhangi bir karar alıp uygulamaya geçmeden önce, uzmanına danışmanız menfaatiniz gereğidir. Muhasebenews veya ilişkili olduğu kişi veya kurumlardan hiç biri, bu belgede yer alan bilgi, tablo, görsel, görüş ve diğer türdeki tüm içeriklerin özel veya resmi, gerçek veya tüzel kişi, kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılması sonucunda ortaya çıkabilecek zarar veya ziyandan sorumlu değildir.

Diğer gönderilerimize göz at

[wpcin-random-posts]

Yorum yapın